28 Ocak 2015 Çarşamba

Kimin ölüsü daha yakışıklı?

Tarih  yaprakları 19 Ocak’ı gösterince memleketteki solcuların önemli bir bölümü, ama özellikle Kemalist cumhuriyetten pek hazzetmeyen solcular, sol liberaller ve hatta eğer hala varsa solsuz liberaller Hrant Dink’i anmaya giderler. Her bir sol gurup, cinayeti, kendilerinin eskiden beri savunageldiği görüşlerin doğruluğunun “teyidi” gibi algılar,  pankartını açar ve “katil devlet”, “soykırım devam ediyor” vs. gibi sloganlarla ilerler. Yapılan konuşmalarda ve atılan sloganlarda özel olarak kimin-kimlerin suçlandığı belli değildir. Yapılan konuşmalara ve atılan sloganlara küskünlük, duygusallık, bir tür ağıt yakma havası  damgasını vurur.

Kendilerini Kemalist olarak adlandıranlarsa cinayetten üzüntü duysalar da,  sezgileriyle bu cenazenin “diğer tarafın” cenazesi olduğunu hissettiklerinden, biraz da istenmeyen adam durumuna düşmemek için, Hrant’ı anma törenlerinden biraz uzak dururlar.

Aradan 5 gün geçer. Tarih yaprakları 24 Ocak’ı gösterir.  Bu kez anma töreni yapma sırası memleketin Kemalistleri ve Kemalist olmasalar da Cumhuriyeti ve Kemalist devrimleri önemseyen solcularına gelir.  Uğur Mumcu’nun katledildiği yere gidilir.  Karanfiller, güller atılır ve yüzde doksanını, bir sonraki seçimde, Uğur Mumcu’nun savunduğu her şeye karşı çıkan Amerikancı, Nato’cu, piyasacı bir partiye “başka çare olmadığı için” oy vereceklerini söyleyenlerin oluşturduğu bir kalabalık  “yiğidim arslanım burda yatıyor” türküsünü söyleyerek cinayet mahallinden ayrılır.

Bu kez Hrant Dink’i anma törenine katılanların önemli bir yekunu bu anma töreninden biraz uzak durur. Ne de olsa cenaze “öbürlerinin” cenazesidir. Onlara göre bu “öbürleri” ya ulusalcı ya da devletin niteliğini anlamamış “cahillerdir”.

Böylece herkes kendi cenazesinde kendi amentüsünü söyler, kendi ağıdını yakar, etrafa bakar ve kendileri gibi düşünen ve davrananların sayısının çokluğundan mutlu olur ve evine döner.

Hrant Dink’i anma törenlerinde atılan sloganlar cinayeti kimin işlettiğini anlatmaya dönük değil de daha çok soyut bir “devlet” kavramına  yöneliktir. Onlara göre devlet zaten hep aynı devlettir.  Bu cenaze törenine katılanlar  “ulusalcıların” yaptığını yapmaz.  Yani “AKP ve cemaat karşıtlığı” gibi basit işlerle uğraşmazlar. Onlar daha büyük işlerin adamları ve kadınlarıdır. “Katil Devlet” dediniz mi hem büyük ve önemli bir şey söylemiş, hem de Marksist kimliğinizden taviz vermemiş olursunuz.

Her ne kadar Hrant Dink’in öldürülmesinin hemen ertesinde yapılan 8 yıl önceki ilk cenaze törenine, cenaze tertip komitesinin “Sayın” üyelerinin, ABD büyükelçisini, İsrail büyükelçisini, AKP’li bakanları davet etmiş olması ve cenazeyi liberal bir şova dönüştürmüş olması nedeniyle katılmayı reddeden ve bu nedenle de bir sürü küfür yeyip, “ulusalcı, şoven, nasyonal sosyalist” suçlamalarını sineye çekmek zorunda bırakılanlardan biri olsam da daha sonra yapılan bütün anma törenlerine katılarak  her seferinde, hiçbir şekilde katilleri işaret etmeyen, AKP ve cemaat karşıtı herhangi bir sloganın atılmadığı bu yürüyüşleri yeterince deneyimlediğimi sanıyorum.

“Dişil konuşmak” diye bir kavram var. Aslında yok da ben uydurdum bu kavramı.  Ama madem bu kavramı ben buldum, o halde bu kavrama istediğim anlamı verebilirim, öyle değil mi? Veriyorum:

Eğer siz herhangi bir konuda uzun, çok uzun bir süre bir şey söylemiyorsanız, aslında o konuda dişil konuşmuş, yani bir şey söylemiş olursunuz. Örneğin siz 8 yıl boyunca bir konuda konuşmuş, bir çok şey söylemiş, anma törenleri düzenlemiş ve bir çok slogan atmış ve attırmış olabilirsiniz. Ama bu 8 yıl boyunca bir kere bile, bu konuda, yani Hrant Dink cinayeti konusunda, AKP ve cemaat karşıtı slogan atmamış ve attırmamışsanız, aslında siz bu konuda dişil konuşmuş ve bir şey söylemiş olursunuz. O söylediğiniz şey şudur: “Bu cinayeti AKP ve cemaat işlememiştir”

Sürekli “Devlet yaptı, devlet katletti” demek ve cinayet odağı olarak  daha dar bir alanı değil daha geniş ve soyut bir alanı işaret etmek Marksizmi kullanarak topu taca atmanın kurnazca bir yoludur. Bir tür "apolitizm”dir. Daha da kötüsü katillerin kim olduğu konusunda dikkatleri dağıtma işlevi görmektedir ve benim için artık “yetti gari”dir. 

Hrant Dink'in asıl sahiplenicileri, Hrant Dink’in, kısa bir süre sonra başlayacak ve yıllarca sürecek olan ve Türkiye Cumhuriyetinin defterinin dürülmesinin önündeki engellerin kaldırılması için yapıldığı anlaşılan “Ergenekon operasyonu”nun psikolojik ikliminin hazırlanması için öldürtülmüş olabileceği ihtimalini  asla kabul etmediler. Hrant öldürüldüğünde iktidarda AKP ve cemaat koalisyonu olduğu halde cinayetten iktidarı sorumlu tutmadılar. Onlara göre AKP hükumet olmuştu ama gerçek iktidar hala “statükocu Kemalistlerin” elindeydi. Bu iş Ergenekoncuların işiydi.

Artık şunu açık açık söylemek gerekiyor. Hrant Dink’in ırkçı, milliyetçi ve “öteki”ni sevmeyen bir toplumsal atmosferin kurbanı olduğunu söylemek, bir arada yaşama kültürünü yeterince geliştiremediğimiz için öldürüldüğünü söylemek çocukça olmanın ötesinde düpedüz cinayeti örtbas etmeye çalışmaktır. Dink’i öldürenlerin değirmenine su taşımaktır.

Hrant’ın Türk toplumunda varolan milliyetçilik ve Ermeni düşmanlığının bir sonucu olarak öldürüldüğünü iddia etmek, 1 Mayıs 1977 de Taksim’de 35 kişinin öldürülmesinin sebebinin Mao’cularla Moskova yanlılarının çatışması olduğunu söylemekten farksızdır.

Liberalizm Türkiye solcusunu zehirlemiştir. Dahası aile bireylerinin içine nifak sokmuştur. Türkiye solcusuna  aynı ailenin üyeleri olduğunu unutturmayı başarmışlardır.  İşin traji-komik tarafı da şu ki,  Mustafa Kemal’i seven bir Türk solcusuyla, 1915’te yaşananların bir soykırım olduğuna inanan bir Ermenin’nin ya da kendi varlığının ve kimliğinin inkar edildiğini söyleyen bir Kürdün, içinde yaşamayı hayal ettiği “Türkiye’ler”  arasında hiçbir fark yok.

Türkiye’nin acilen ve şiddetle kendi taraftarlarını kızdırmaya cesaret edecek aydınlara ihtiyacı var. “1915’te yaşananlar emperyalistler tarafından Türkiye’yi bitirmek için kullanılmak isteniyor” diyecek bir Ermeni’ye, “Ben Cumhuriyetçiyim. Ancak 1937-38'de Dersim'de yapılanlar  açık bir katliamdı” diyecek bir Kemalist’e, “Kürtlerin varlığının inkar edilmiş olması, cumhuriyetin tarihsel bir ilerleme olduğu gerçeğini değiştirmez” demeye cesaret edecek bir Kürde.

Aksi halde geleceğin tarihçileri hepimizi “ahmak” olarak klase edecektir, bilesiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder