4 Ekim 2015 Pazar

"Doğu" cephesinde yeni bir şey yok

“Doğu” cephesinde yeni bir şey yok
1978 yılının hangi ayıydı hatırlamıyorum ama Bülent Ecevit’in kurduğu bir azınlık hükümeti iktidardaydı. Ecevit bir gün ABD’ye karşı sert bir demeç patlattı. O günlerde binbir parçaya bölünmüş olsa da Türkiye’de sosyalist sol ve bütün bir Türkiye solunda Amerikan emperyalizmi karşıtlığı o kadar güçlüydü ki sosyal demokrasi de soldaki bu havadan etkileniyor, zaman zaman bu tür ABD karşıtı laflar edebiliyordu.
O günlerde anaç Mao’cu gurup sayılan Aydınlık gurubu da legal anlamda partileşmiş, Türkiye İşçi Köylü Partisi adında bir parti kurmuştu. Genel başkanı da tabi ki Doğu Perinçek olmuştu. Sovyetler Birliği ‘nin sosyalist bir ülke değil, “sosyal emperyalist” bir ülke olduğunu savlayan Aydınlık’çılar,(o zaman PDA’cılar diye bilinirlerdi) o günlere kadar uzun bir süre savunageldikleri “Ne Amerika ne Rusya Bağımsız Türkiye” söylemini de yavaş yavaş geri çekmeye, “Rus sosyal emperyalizminin” baş tehlike olduğunu dillendirmeye başlamışlardı.
Uzatmayalım. Aydınlıkçılar Ecevit’in bu demecini nasıl karşılamaları gerektiği konusunda tereddüte düştüler. Parti koridorlarında insanlar Ecevit’in bu tavrını desteklemeleri mi yoksa eleştirmeleri mi gerektiği konusunda yüksek sesle görüş belirtebilmek için Doğu Perinçek’in başkanlığında toplanan parti yönetim kurulunun toplantısının sonuçlanmasını ve Doğu Perinçek’in iki dudağı arasından çıkacak olan açıklamayı beklemeye koyuldular.(Acınası bir durum) Sonunda bekledikleri açıklama geldi ve parti koridorlarındaki duvarlara asıldı. Merakla açıklamayı okumaya çalışan partili kalabalığın arasından zorlukla okumayı başarabildiğim açıklamada Perinçek özetle şunları söylüyordu:
“Ecevit’in tavrı yanlıştır. Bugün baş tehdidin Rusya’dan geldiği şu günlerde bu tavır bizi yanlış bir yere götürecektir. Bugün ABD’nin on parmağının altında on pire, hangisini kaldırsa o pire uçup kaçacaktır. Bugün ABD gerileyen, Rusya ise yükselen emperyalist güçtür”
Bu açıklamayı okuyan ve aslında hepsinin Anti-Amerikan olduğundan emin olduğum o biçare insanların yüzlerindeki o buruk ifadeyi bugün bile hatırlıyorum. Sonraki günlerde hepsi istemeye istemeye, Amerikan emperyalizmini filan bir yana bırakıp Aydınlık’ın “Dördüncü ordu Doğuya” söylemini dillendirmeye başladılar.
Uzun yıllardır Aydınlık çizgisinde yayıncılık yapan Kaynak Yayınları genel yayın yönetmeni Sadık Usta’nın, 7 Haziran seçimleri sonrasında, yine Aydınlık’ta yazan Mehmet Ali Güller’in kurduğu, dışa kapalı bir mail gurubunda Vatan Partisini ve dolaylı olarak Doğu Perinçek’i eleştirmesi üzerine Doğu Perinçek tarafından görevinden alınması, Mehmet Ali Güller’in farklı görüş beyan ederek Aydınlık’ta açık açık Doğu Perinçek’le sürtüşmeye cüret etmesi sonrasında yazılarına son verilmesi üzerine, belleğimde yer etmiş olan bu eski anımı hatırladım.
Hadi Uluengin, Cengiz Çandar, Oral Çalışlar gibi Doğu Perinçek’in rahle-i tedrisatından geçenlerin hatırı sayılır bir bölümü 80 sonrasında dönekliğin uç örnekleri olarak medyada kendilerine yer bulurken, dönmeyip Aydınlık’ta kalmaya devam edenler de ancak bu “büyük teorisyenin” akıllara ziyan açılımlarını dillendirmeyi içlerine sindirdikleri sürece Aydınlık’ta yazmayı sürdürebildiler.
1980 öncesinde “Üç Dünya teorisi” savunuculuğunun Türkiye seksiyonu gibi çalışan Doğu Perinçek, 80 darbesinden hemen sonra bu teoriyi tamamen unuttu. Hatta sanki böyle bir teori hiç olmamış, hiçbir zaman bu teoriyi savunmamış gibi davranmayı seçti. Ona göre ne dilenecek bir özür, ne de yapılması gereken bir özeleştiri vardı.
Doğu Perinçek özeleştiri yapmaz, özür dilemez. Doğu Perinçek solun değil ama sol dışındaki kamuoyunun hafızasızlığına, özellikle de gençlerin onun geçmişi hakkındaki bilgisizliğine oynar ve her zaman ayakta kalmanın bir yolunu bulur. İster AKP’nin HSYK’yı tamamen ele geçirmesi gerçeğini ters yüz ederek “HSYK’ya seçilen savcıların hepsi cumhuriyet savcılarıdır, hepsine kefilim” diye zırvalasın, ister son 20 yılda yapılan her seçim öncesinde kendisiyle söyleşi yapan bir TV muhabirinin “peki siz İşçi Partisi olarak barajı aşacağınızı düşünüyor musunuz?” sorusuna “Ne barajı? Biz iktidara geliyoruz. İşçi Partisi iktidara geliyo. Amerika’da biliyo bunu” diye bol keseden salladıktan sonra seçim günü akşamı aldığı oyun % 0,2 olduğu ortaya çıksın. Doğu Perinçek “yanılmışım” demez.
Çünkü Doğu Perinçek hiç yanılmaz. 80’li yıllarda “Türkiye’de Kemalizm bitmiştir” diye yazılar döşendikten sonra, yükselen Kürt siyasi hareketine ağzı sulanarak bakıp PKK’dan “devrimci yurtsever bir örgüt” diye sözederken de yanılmıyordu, Sovyetler’e kısmen yakın gibi duran Vietnam’a karşı Kamboçya’da, Çin’in desteklediği ve daha sonra 1.5 milyon kişiyi kesecek olan Kızıl Kmer şefi Pol Pot’u desteklerken de.
Hazret 70’li yıllarda Çin Komünist Partisinin Türkiye şubesi olarak yükselmeyi kafaya koyduğu için, önceleri partinin yayın organı “Halkın Sesi” gazetesinde “Teng Siao Ping’in sağcı rüzgarına karşı uyanık olalım” diye yazılar yazdırıp, Mao’nun ölümü üzerine Çin Komünist Partisi içinde yaşanan kısa süreli iktidar mücadelesini-beklemedikleri bir şekilde-Teng Siao Ping yanlıları kazanınca, mücadeleyi kaybeden, Mao’nun karısının da içinde bulunduğu radikal gurubu “dörtlü çete” diye suçlayabilecek kadar pişkin, manevra yeteneği yüksek ve iyi koku alan adam olma özelliklerine sahiptir.
Doğu Perinçek hipnozu o kadar güçlüdür ki Vikinglerin Türk kökenli olduğunu söylerken de, yakın çevresinden bir Allahın kulu “yaw kardeşim. Biz de senin yanındayız ama bu kadar da saçmalama Allasen” demeye cesaret edemez.
Bu uzun on yılların büyük reis'i kişisel ikbal için yaptığı ahlaksızca hamlelerine kuramsal kılıf uydurmayı da iyi bilir. Bu "teorik açıklama" önce yakın çevreye hazmettirilir. Bu yakın çevre de bu teoriyi tabandaki gençlere aktarır. Başlangıçta ciddi bir yükseliş ve güçlenme ivmesi yakalamış gibi görünen TGB'nin derin sularda yüzmeye başlaması da bu "büyük teorisyen"in müdahaleleriyle engellenir ve örneğin Birleşik Haziran hareketi'nin "laik ve bilimsel eğitim" mitingine katılmayı düşünenlerin ağzına biber sürülerek gençlik örgütü hizaya sokulur.
Beyefendi son olarak, içinde yakın zamana kadar Aydınlık hareketine yakın duran, hatta bazıları uzun yıllar İşçi Partisini desteklemiş ve Aydınlık’ta düzenli yazı yazmış Ümit Zileli, Ferhan Şensoy, Tarık Akan, Bedri Baykam, Ataol Behramoğlu, Özdemir İnce, Levent Kırca, Fikret Otyam gibi aydınların ve sanatçıların da içinde bulunduğu “sanatçılar girişimi”nin, AKP’nin ortalığı kana bulayan, binlerce Kürdün kafasına bomba yağdırıldığı, daha fazla oy ve açık faşist diktatörlük için memleketi yangın yerine çeviren saldırısına karşı “Baş sorumlu sorumsuz cumhurbaşkanıdır” başlıklı bildirisine imza atanları aforoz etmiş. Çünkü yaşamakta olduğumuz şey “saray savaşı değil vatan savaşı”ymış.
Doğu Perinçek öyle diyorsa doğrudur. Sözkonusu olan vatansa vicdan, insanlık değerleri, ahlak vs. hepsi teferruattır. Çocuk cesetleri buzdolaplarında bekletilebilir. Suruç'ta, şurda burda bombalar patlatılıp yığınla insan öldürülebilir.
Çünkü Recep Tayyip Erdoğan ve AKP vatan savaşı vermektedir.
Yazının başlığı yazının özetidir.
“Doğu” cephesinde yeni bir şey yoktur.