“Doğu” cephesinde yeni bir şey yok
1978 yılının hangi ayıydı hatırlamıyorum ama Bülent Ecevit’in
kurduğu bir azınlık hükümeti iktidardaydı. Ecevit bir gün ABD’ye karşı sert bir
demeç patlattı. O günlerde binbir parçaya bölünmüş olsa da Türkiye’de sosyalist
sol ve bütün bir Türkiye solunda Amerikan emperyalizmi karşıtlığı o kadar
güçlüydü ki sosyal demokrasi de soldaki bu havadan etkileniyor, zaman zaman bu
tür ABD karşıtı laflar edebiliyordu.
O günlerde anaç Mao’cu gurup sayılan Aydınlık gurubu da legal
anlamda partileşmiş, Türkiye İşçi Köylü Partisi adında bir parti kurmuştu.
Genel başkanı da tabi ki Doğu Perinçek olmuştu. Sovyetler Birliği ‘nin
sosyalist bir ülke değil, “sosyal emperyalist” bir ülke olduğunu savlayan
Aydınlık’çılar,(o zaman PDA’cılar diye bilinirlerdi) o günlere kadar uzun bir
süre savunageldikleri “Ne Amerika ne Rusya Bağımsız Türkiye” söylemini de yavaş
yavaş geri çekmeye, “Rus sosyal emperyalizminin” baş tehlike olduğunu
dillendirmeye başlamışlardı.
Uzatmayalım. Aydınlıkçılar Ecevit’in bu demecini nasıl
karşılamaları gerektiği konusunda tereddüte düştüler. Parti koridorlarında
insanlar Ecevit’in bu tavrını desteklemeleri mi yoksa eleştirmeleri mi
gerektiği konusunda yüksek sesle görüş belirtebilmek için Doğu Perinçek’in
başkanlığında toplanan parti yönetim kurulunun toplantısının sonuçlanmasını ve
Doğu Perinçek’in iki dudağı arasından çıkacak olan açıklamayı beklemeye
koyuldular.(Acınası bir durum) Sonunda bekledikleri açıklama geldi ve parti
koridorlarındaki duvarlara asıldı. Merakla açıklamayı okumaya çalışan partili
kalabalığın arasından zorlukla okumayı başarabildiğim açıklamada Perinçek
özetle şunları söylüyordu:
“Ecevit’in tavrı yanlıştır. Bugün baş tehdidin Rusya’dan geldiği
şu günlerde bu tavır bizi yanlış bir yere götürecektir. Bugün ABD’nin on
parmağının altında on pire, hangisini kaldırsa o pire uçup kaçacaktır. Bugün
ABD gerileyen, Rusya ise yükselen emperyalist güçtür”
Bu açıklamayı okuyan ve aslında hepsinin Anti-Amerikan
olduğundan emin olduğum o biçare insanların yüzlerindeki o buruk ifadeyi bugün
bile hatırlıyorum. Sonraki günlerde hepsi istemeye istemeye, Amerikan
emperyalizmini filan bir yana bırakıp Aydınlık’ın “Dördüncü ordu Doğuya”
söylemini dillendirmeye başladılar.
Uzun yıllardır Aydınlık çizgisinde yayıncılık yapan Kaynak
Yayınları genel yayın yönetmeni Sadık Usta’nın, 7 Haziran seçimleri sonrasında,
yine Aydınlık’ta yazan Mehmet Ali Güller’in kurduğu, dışa kapalı bir mail
gurubunda Vatan Partisini ve dolaylı olarak Doğu Perinçek’i eleştirmesi üzerine
Doğu Perinçek tarafından görevinden alınması, Mehmet Ali Güller’in farklı görüş
beyan ederek Aydınlık’ta açık açık Doğu Perinçek’le sürtüşmeye cüret etmesi
sonrasında yazılarına son verilmesi üzerine, belleğimde yer etmiş olan bu eski
anımı hatırladım.
Hadi Uluengin, Cengiz Çandar, Oral Çalışlar gibi Doğu Perinçek’in
rahle-i tedrisatından geçenlerin hatırı sayılır bir bölümü 80 sonrasında
dönekliğin uç örnekleri olarak medyada kendilerine yer bulurken, dönmeyip
Aydınlık’ta kalmaya devam edenler de ancak bu “büyük teorisyenin” akıllara
ziyan açılımlarını dillendirmeyi içlerine sindirdikleri sürece Aydınlık’ta
yazmayı sürdürebildiler.
1980 öncesinde “Üç Dünya teorisi” savunuculuğunun Türkiye
seksiyonu gibi çalışan Doğu Perinçek, 80 darbesinden hemen sonra bu teoriyi
tamamen unuttu. Hatta sanki böyle bir teori hiç olmamış, hiçbir zaman bu
teoriyi savunmamış gibi davranmayı seçti. Ona göre ne dilenecek bir özür, ne de
yapılması gereken bir özeleştiri vardı.
Doğu Perinçek özeleştiri yapmaz, özür dilemez. Doğu Perinçek
solun değil ama sol dışındaki kamuoyunun hafızasızlığına, özellikle de
gençlerin onun geçmişi hakkındaki bilgisizliğine oynar ve her zaman ayakta
kalmanın bir yolunu bulur. İster AKP’nin HSYK’yı tamamen ele geçirmesi
gerçeğini ters yüz ederek “HSYK’ya seçilen savcıların hepsi cumhuriyet
savcılarıdır, hepsine kefilim” diye zırvalasın, ister son 20 yılda yapılan her
seçim öncesinde kendisiyle söyleşi yapan bir TV muhabirinin “peki siz İşçi
Partisi olarak barajı aşacağınızı düşünüyor musunuz?” sorusuna “Ne barajı? Biz
iktidara geliyoruz. İşçi Partisi iktidara geliyo. Amerika’da biliyo bunu” diye
bol keseden salladıktan sonra seçim günü akşamı aldığı oyun % 0,2 olduğu ortaya
çıksın. Doğu Perinçek “yanılmışım” demez.
Çünkü Doğu Perinçek hiç yanılmaz. 80’li yıllarda “Türkiye’de
Kemalizm bitmiştir” diye yazılar döşendikten sonra, yükselen Kürt siyasi
hareketine ağzı sulanarak bakıp PKK’dan “devrimci yurtsever bir örgüt” diye
sözederken de yanılmıyordu, Sovyetler’e kısmen yakın gibi duran Vietnam’a karşı
Kamboçya’da, Çin’in desteklediği ve daha sonra 1.5 milyon kişiyi kesecek olan
Kızıl Kmer şefi Pol Pot’u desteklerken de.
Hazret 70’li yıllarda Çin Komünist Partisinin Türkiye şubesi
olarak yükselmeyi kafaya koyduğu için, önceleri partinin yayın organı “Halkın
Sesi” gazetesinde “Teng Siao Ping’in sağcı rüzgarına karşı uyanık olalım” diye
yazılar yazdırıp, Mao’nun ölümü üzerine Çin Komünist Partisi içinde yaşanan
kısa süreli iktidar mücadelesini-beklemedikleri bir şekilde-Teng Siao Ping
yanlıları kazanınca, mücadeleyi kaybeden, Mao’nun karısının da içinde bulunduğu
radikal gurubu “dörtlü çete” diye suçlayabilecek kadar pişkin, manevra yeteneği
yüksek ve iyi koku alan adam olma özelliklerine sahiptir.
Doğu Perinçek hipnozu o kadar güçlüdür ki Vikinglerin Türk
kökenli olduğunu söylerken de, yakın çevresinden bir Allahın kulu “yaw
kardeşim. Biz de senin yanındayız ama bu kadar da saçmalama Allasen” demeye
cesaret edemez.
Bu uzun on yılların büyük reis'i kişisel ikbal için yaptığı
ahlaksızca hamlelerine kuramsal kılıf uydurmayı da iyi bilir. Bu "teorik
açıklama" önce yakın çevreye hazmettirilir. Bu yakın çevre de bu teoriyi
tabandaki gençlere aktarır. Başlangıçta ciddi bir yükseliş ve güçlenme ivmesi
yakalamış gibi görünen TGB'nin derin sularda yüzmeye başlaması da bu
"büyük teorisyen"in müdahaleleriyle engellenir ve örneğin Birleşik
Haziran hareketi'nin "laik ve bilimsel eğitim" mitingine katılmayı
düşünenlerin ağzına biber sürülerek gençlik örgütü hizaya sokulur.
Beyefendi son olarak, içinde yakın zamana kadar Aydınlık
hareketine yakın duran, hatta bazıları uzun yıllar İşçi Partisini desteklemiş
ve Aydınlık’ta düzenli yazı yazmış Ümit Zileli, Ferhan Şensoy, Tarık Akan,
Bedri Baykam, Ataol Behramoğlu, Özdemir İnce, Levent Kırca, Fikret Otyam gibi
aydınların ve sanatçıların da içinde bulunduğu “sanatçılar girişimi”nin, AKP’nin
ortalığı kana bulayan, binlerce Kürdün kafasına bomba yağdırıldığı, daha fazla
oy ve açık faşist diktatörlük için memleketi yangın yerine çeviren saldırısına
karşı “Baş sorumlu sorumsuz cumhurbaşkanıdır” başlıklı bildirisine imza
atanları aforoz etmiş. Çünkü yaşamakta olduğumuz şey “saray savaşı değil vatan
savaşı”ymış.
Doğu Perinçek öyle diyorsa doğrudur. Sözkonusu olan vatansa
vicdan, insanlık değerleri, ahlak vs. hepsi teferruattır. Çocuk cesetleri
buzdolaplarında bekletilebilir. Suruç'ta, şurda burda bombalar patlatılıp
yığınla insan öldürülebilir.
Çünkü Recep Tayyip Erdoğan ve AKP vatan savaşı vermektedir.
Yazının başlığı yazının özetidir.
“Doğu” cephesinde yeni bir şey yoktur.