26 Ocak 2015 Pazartesi

Fetih masalları ve gerçekler-6

Fatih iktidara geldiğinde Bizans İmparatorluğu neredeyse sadece İstanbul şehrinden ibaretti. Bir zamanların 700 bin nüfuslu, görkemli Konstantinopol’ü şimdi 70.000 kişinin yaşadığı bir yerdi. Bizans artık sadece İstanbul, yakınlardaki birkaç kale ve bazı köylerden ibaret bir şehir devletiydi artık. Ticari çekiciliğini de karşı kıyıdaki Galata’ya yitirmişti.Eski askeri gücünden eser yoktu. O yıllarda şehre gelen Fransız gezgin Bertanrndon Konstantinopolis’i “büyüleyici ama çok pejmürde” bulduğunu söyler. Bertarndon’un anlatımından Ayasofya’nın önündeki Forum Augustion’da(Sultanahmet meydanı) atlı Justinianus heykelinin hala ayakta durduğunu anlıyoruz.(gerçi Bertarndon heykelin Büyük Konstantin heykeli olduğunu zannetmiş ama neyse, olay yaratmayalım şimdi)

Şehir kozmopolit bir yapıdaydı. Şehirde Ermeni, Rus hatta bir de küçük bir Türk kolonisi vardı.

İmparator Konstantin Fatih’ten 27 yaş büyüktü. 1405 yılında istanbul’da doğmuş ve kentin durumunun gün geçtikçe kötüleşmesini izleyerek büyümüştü.17 yaşındayken yani 1422 yılında, şehrin, Fatih’in babası II. Murat tarafından kuşatıldığını görmüştü. 3 kardeşi vardı. Tarihçiler Kral Konstantin’in, önceki imparator Manuel’in oğulları arasında en yetenekli, güvenilir, kötü niyetten uzak, cesur ve derin yurtseverlik duyguları olan birisi olduğu konusunda hemfikir görünüyorlar. Bu özellikleriyle Konstantin, kararsız, bencil ve kaypak özelliklere sahip olduğu söylenen diğer kardeşleri Demetrius, Tomas ve Teodore’den ayrılıyordu.

II. Mehmet tahta oturduktan hemen sonra gelen Bizans elçilerine, Allah, kitap, peygamber ve melekler üzerine yemin ederek, babasının Bizans'la sürdürdüğü dostane ilişkilere bağlı kalacağına söz verdi. Hemen ardından da Konstantinopol’ü almak için hazırlıklara başladı:) Önce 3 casusunu tüccar kılığında şehre göndererek onlardan şehirde 1 ay süreyle kalmalarını, bu süre içinde şehrin her tarafını dolaşmalarını, şehrin nüfusu, coğrafi yapısı, surların durumu, askeri gücü, halkın moral yapısı vs. hakkında geniş ve ayrıntılı bir çalışma yapmalarını ve bir ay sonra kendisine bir rapor halinde sunmalarını istedi.

1 ay sonra casuslar Konstantinopol’de tahminen 50 ila 75 bin arasında bir nüfusun yaşadığını, şehrin 2 sıra halinde surlarla çevrili olduğunu, askeri gücünün de çok yüksek olduğunu sanmadıklarını belirttikleri raporlarını Mehmet’e ilettiler.


Mehmet niyetini Çandarlı’ya açtı. Daha sonra da dedesi Yıldırım Beyazıt’ın İstanbul’un Anadolu yakasında yaptırttığı Anadolu Hisarının tam karşısında bir hisar yapılmasını emretti. Mehmet’in amacı boğaz’daki trafiği tam kontrol altına almak ve yakında başlatmayı düşündüğü kuşatma sırasında Karadeniz’den Bizans’a herhangi bir erzak veya cephane yardımını imkansız kılmaktı.

Hisarın yapımından önce Mehmet çevre temizliği yapmaya başladı. Yani Bizans’a ait çevre köy ve Trakya’daki bazı küçük Bizans yerleşimlerini kolayca denetimi altına aldı. 1452’nin Mart ayında da hisarın yapımına başlandı. Rumelihisarı’nın yapılacağı yerde eski bir manastır vardı. Türkler hisar inşaatı için manastırın taşlarını kullanmaya, hayvanlarını da o yöredeki Bizanslı köylülerin tarlalarında otlatmaya başladırlar. Bizanslı köylülerin itirazları şiddetle bastırıldı. 4.5 ay sonra Hisarın yapımı tamamlanmıştı.

Günlerden bir gün, her yıl periodik olarak Konstantinopol’e yük getiren bir Venedik gemisinin kaptanı Antonio Rizzo, İstanbul Boğazından Marmara’ya doğru seyrederken aniden sağında gördüğü manzara karşısında neye uğradığını şaşırdı. 8 veya 9 ay önce Konstantinopol’den Trabzon’a açılırken buradan geçmişti. O zaman burada otlar ve yıkık dökük bir manastırdan başka bir şey yoktu. Şimdiyse karşısında görkemli burçlarıyla, silahlı, toplu askerleriyle devasa bir kale yükseliyordu. Kale’den “yelkenlerini indir ve hız kes” emri geldi ilkin. Rizzo ise adamlarına küreklere asılıp hızı artırmalarını emretti. İlk top mermisi yakınlarına, 2.si ise geminin tam ortasına düştü. Hepsi denize atlayarak karaya doğru yüzmeye başladılar, yakalandılar ve Sultan Mehmet’in huzuruna çıkarıldılar.

Mehmet geminin Konstantinopol’e yük götürdüğünü öğrenince küplere bindi. Tabi hemen mürettebatın kellelerinin uçurulmasını emretti. Kaptan Rizzo’yu da makatından kazığa oturttu. Mehmet cesetlerinin gömülmemesini de emretti. Tek bir kişi kurtuldu bu katliamdan. Rizzo’nun güzel yüzlü, genç seyir katibi Nicolo. Arkadaşlarının birer birer kellelerinin uçurulduğunu gören ve korkudan dili tutulan Nicolo Mehmet’in çok hoşuna gitti ve Sultanın haremine alındı.

Rumeli hisarının yapımı sürerken Sultan Mehmet’in amacına ulaşmasını kolaylaştıracak çok önemli bir gelişme daha oldu. Bizans’ta yaşamakta olan Urban adında bir Macar topçu ustası uzun süredir kendisine verilen sözlerin tutulmaması, ücretinin düzenli ve eksiksiz ödenmemesi nedeniyle Bizans’tan kaçarak Osmanlı karargahına geldi. Bir şekilde kendisini tanıttıktan sonra Sultan Mehmet’le görüştürülmesi sağlandı. Urban Fatih’e o güne kadar dünyada görülmemiş büyüklükte ve Babil surlarını bile yıkabilecek güçte toplar dökebileceğini söyledi. İnandırıcıydı da. Mehmet Urban’a istediği bütün koşulları sağladı ve hemen çalışmaya başlamasını istedi. İmparator Konstantin, Urban’a parasını ödememekle yakında patlayacak savaşın kaderini kendi aleyhine değiştirecek dramatik bir gelişmeye neden olduğunun farkında değildi.

Hisarın yapımı, şehir hakkındaki ilk fizibilite çalışmaları, Bizans’ın periferisindeki küçük şehir, kasaba ve köylerin ele geçirilmesi gibi işler tamamlandıktan sonra Fatih ve askerleri kışı geçirmek üzere Edirne’ye döndüler. Urban hızla çalışmaya başladı ve söz verdiği topları kısa sürede üretti.

Sıra Urban’ın ürettiği Şahi topun etkisini, tahrip gücünü görmek için yapılacak deneme atışına geldi. O gün tellallar Edirne sokaklarında davullar eşliğinde halka duyuru yaparak, yaşlıların, hamile kadınların, bebeklerin, patlamanın korkunç gürültüsü nedeniyle korkmamaları için hazırlıklı olmalarını istediler. Deneme atışı tam bir başarıyla sonuçlandı. Top neredeyse 1 km. ötede düştüğü yerde muazzam bir çukur açmıştı. Mehmet sonuçtan memnundu.

Fatih topların kendilerinin baharda başlatacakları uzun yürüyüşten önce İstanbul’a nakledilmeye başlanmasını istedi. Çok sayıda araba, manda ve askerin eşliğinde toplar Ocak ayında İstanbul’a doğru yola çıktı. Ancak onlardan önce yüzlerce inşaat işçisi, marangoz, amele yola çıkarak önce top arabalarının rahatça sürülebilmesi, arkasından da baharda başlayacak olan uzun yürüyüş sırasında yüzbinlerce insanın rahatça yürüyebilmesi için Edirne-İstanbul arasındaki yolu düzlemeye, ağaçları kesmeye, su birikintilerini toprakla ve kalaslarla tahkim etmeye başladılar.

Bu sırada Bizans’ta da saflar iyice belirginleşti. İmparator Konstantin, Batı Katolik kilisesiyle aralarındaki, 1054 yazında Humbert’in aforoz kağıdını Ayasofyanın mihrabına bırakmasıyla başlayan ve yüzyıllardır sürmekte olan düşmanlığın son bulması ve yaklaşmakta olan Türk saldırısına karşı Avrupa’dan yardım alabilmek için, bağrına taş basarak, kiliselerin birleşmesi anlaşmasını imzaladığından beri, “artık bu kilisede ibadet edilmez” diyen katı Ortodoksların önemli bir bölümü artık Ayasofya’ya gelmiyordu. Roma ile birleşmeyi savunan imparatorun ruhunu şeytana sattığını söyleyen patrik Gennadius’la donanma komutanı Grandük Notaras açık işbirliğine girdiler.

Konstantin maddi gücü elverdiği ölçüde surların yıkılmış bölümlerini onarttı, sağlamlaştırdı. Kiliselerin birleşmesi anlaşmasını imzalamıştı imzalamasına ama Batıdan gelen yardım hepi topu 700 kişilik bir savaşçı birliği oldu

Ceneviz'li komutan Juistinyani komutasında şövalyeler 2 gemiyle alkışlar arasında şehre girdiler.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder