26 Ocak 2015 Pazartesi

Fetih masalları ve gerçekler-7

II. Mehmet kuşatma öncesinde Osmanlı yönetimi altındaki her yerden asker toplamaya başladı. Anadolu’nun ve Trakya’nın köy, kasaba ve şehirlerinden onbinlerce insan Edirne’de ve diğer toplanma merkezlerinde toplandı. Bunun dışında yine babası II. Murat zamanında fethedilmiş Avrupa şehirlerinden onbinlerce Hıristiyan genç savaşmak üzere Edirne’ye getirildi. İlk birlikler şubat ayında, diğerleri de mart ayında hareket ederek yürüyüşe başladılar. Mart ayında büyük bir insan seli Batıdan Doğuya doğru akarken ek olarak yüzlerce manda, büyük ve küçükbaş hayvan da onlarla beraber Konstantinopol’e doğru yürüyordu.

Burada bir noktaya dikkat çekmekte yarar var. Osmanlı’da savaş organizasyonunu, üzerinde uzmanlaşılmış, herkesin görevi ve ne iş yapacağının iş bölümüyle belirlendiği bir alan olarak düşünmek gerekiyor. Öyleki İstanbul’a doğru akan insan selinin içinde, örneğin 1000’den fazla kişi sadece yemek pişirmekle, dağıtmakla, onları toplamakla, yıkamakla, taşımakla ve bunları her gün yapmakla yükümlüyken, birkaç bin kişi silahları taşımakla, bazıları hayvanları yürütmekle, bazıları çadırları, levazımatı taşımakla görevliydi. Bu konuda o kadar yetenekliydiler ki hem yürüyüş hem de savaş sırasında işler aksamadan her gün belli bir düzen içerisinde yürüyordu. Kazıcılar, insanların tuvalet ihtiyaçları için, karargah surların önündeki alanda kurulmadan önce yüzlerce metrelik çukurları kazmış ve hazırlamışlardı bile.

Osmanlı Ordu Birlikleri haftalar süren uzun yürüyüşten sonra Ayestefanos Köyüne vardılar.(Bugünkü Yeşilköy). O gün Bizans gözcüleri gördükleri manzaraya inanamadılar. Dağ taş insan doluydu. Atlarına atlayıp dörtnala saraya döndüler ve imparatora bir insan denizinin şehre doğru gelmekte olduğunu söylediler.

Şehir, Türklerin inanılmaz bir orduyla şehri kuşatmak ve almak üzere gelmekte olduğu haberiyle sarsıldı. 1 yıldan uzun bir süredir ağızdan ağza yayılan söylentinin söylentiden ibaret olmadığı, zaten şehirdeki askeri hazırlıklardan ötürü anlaşılmıştı. Ama şehirde, Konstantinopol’ün bakire Meryem’in koruması altında olduğuna ve hiçbir "dinsizin" bu şehri alamayacağına dair varolan inanç o kadar güçlüydü ki büyük bir korku yaşanmadı...

Ta ki 5 Nisan 1453 günü, Marmara Denizinden başlayıp Haliç’e kadar uzanan 7.5 kilometre uzunluğundaki kara surlarının önünün boydan boya bir insan seli ile dolup taştığını gördükleri ana kadar.

Osmanlı ordusunun sayısı hakkında rivayet muhtelif. Dukas 400 bin rakamını veriyorsa da bu rakamın abartılı olduğu düşünülüyor. Osmanlı kaynaklarının verdiği rakamlar 200 binle 300 bin arasında değişiyor. Yerli ve yabancı kaynakların verdikleri rakamlardan Osmanlı ordusunun büyük bir olasılıkla 200 bin cıvarında olduğu anlaşılıyor. Ancak bu rakamın tamamı profesyonel askerlerden oluşmuyordu. Yarısına yakınının profesyonel olmayan, Konstantinopol’ün zenginliklerini yağmalama hayaliyle gelmiş insanlardan oluştuğu konusunda yaygın bir kanı var. Bu arada işin belki de en traji-komik tarafı Türk tarafında, Bizans tarafında olduğundan daha fazla Hıristiyan asker vardı.(özellikle Sırplar)

Sultan Mehmet merkeze, San Romano kapısı(bugünkü Topkapı) ile Harissos Kapısı(Edirnekapı) arasındaki orta bölüme yerleşti. Onun sağında yani Marmara Denizine kadar olan bölüme Anadolu Beylerbeyi ishak Paşa’nın birlikleri konumlandı. Mehmet’in sol tarafını, yani Haliç’e kadar olan bölümü ise Rumeli beylerbeyi Karaca Bey aldı. Fatih’in arkasındaki asıl adam olan Zaganos’a da bugünkü Taksim Meydanı yakınlarına uzanan Pera tepelerini tutma görevi verildi.

Surlardan bakıldığında, 200 bin cıvarında asker, sayılamayacak kadar çok sayıda top, yeniçeriler, Anadolu ve Rumeli sipahileri, lağım kazıcıları, içinde top ve asker taşıyan kuleler, mandalar, öküzler, diğer yiyecek hayvanları ile Osmanlı ordusu, sadece görüntüsüyle bile yüreklere korku salan ve moralleri dibe vurduran bir manzara sunuyordu.

Konstantin’in ordusunun mevcudunu hesaplamak fazla zor olmadı: 4773 Grek ve 200 yabancı. Bunların yanı sıra Galata’da yaşayan ve şehrin savunmasına gönüllü olarak katılmak isteyen 3.000 cıvarında Cenevizli ve Venedikli. Yani toplam 32 kilometre uzunluğundaki surları savunmak için toplam 8.000’in altında adam. Greklerin de çoğu savaş sanatına vakıf değildi. İmparator Konstantin, kuvvetler arasındaki bu aşırı eşitsizliği ortaya koyan bu bilginin, halkın moralini bozmaması için, gizli tutulmasını emretti.

Bizans savunması Cenevizli komutan Justiniyani’nin komutasındaydı. Justiniani, birliklerini, ağırlığı San Romano Kapısıyla Harissos kapısı arasındaki merkez bölümde olmak üzere mümkün olduğunca kara surları boyunca yaydı. İmparator Konstantin de birlikleriyle surların Lycus Irmağına(bugünkü Bayrampaşa vadisi) bakan bölümünde konumladı. Surların Haliç’e ve Balchernae sarayına yakın bölümünde de, kendi masraflarını kendileri karşılayarak gelen ve donanımlarını da kendileri sağlayan Ceneviz’li Bocchiardi Kardeşler konumlandılar. Şehrin savunmasında yer alan Şehzade Orhan ve beraberindeki 600 cıvarında Türk de surların Marmara denizine bakan kısmını tuttular. Surların Haliç’e bakan bölümünü savunma görevi ise imparatordan sonraki en önemli adam olan Lukas Notaras’a verildi.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder