15 Ocak 2016 Cuma

Doğu Cephesinde Yeni Bir Şey Yok-2

Hiçbir zaman yanılan olmamanın, dönmemenin, dönek olmamanın en kurnazca yollarından biri karşı cephede varolduğunu iddia ettiğiniz düşmanın yer değiştirdiği veya başka bir yönden daha güçlü yeni bir düşmanın ortaya çıktığı tezini süreklileştirmek ve bunu teorize etmektir. Böylece dümeni, şimdi tümüyle farklı bir yönden geldiğini söylediğiniz şiddetli dalgayı karşılamak ve ondan kaçmak için eskisinden tamamen farklı bir yöne kırma hakkı ve özgürlüğü elde edersiniz. Birileri size “eskiden bize şu tarafa gitmemizi öneriyordun. Şimdi ise tam tersini yapmamızı istiyorsun. Bu tutarsızlık değil mi?” diye sorarsa kuramsal kılıfınız hazırdır. “Düşman değişti. Bu düşman artık eski düşman değil. Şimdi karşımızda yeni bir düşman var. Somut koşulların somut tahlilini yapmamız gerekiyor”.

Türkiye solunu zehirleyen en önemli 2 unsurdan biri, 5 yıl önceki referandumda sınırsız bir gücü altın bir tepside AKP’ye armağan eden liberalizmse, diğerinin de liberal ihanetin alçaklıkları üzerinden kendisine meşruiyet üreten Doğu Perinçek’çilik olduğunu söylemenin pek bir sakıncası yok.
Doğu Perinçek’in çizgisini tam 40 yıldır büyük bir tutarlılıkla sürdürdüğünü söyleyebiliriz. Burada “tutarlılık” tan kastım bir doğrultu tutarlılığı değil, sınırsız bir tutarsızlığın teorize edilmesi ve süreklileştirilmesi anlamına gelen “mızrağın sivri ucunun baş düşmana yöneltilmesi” politikasından sapmama halidir. Bu politikayla sonsuza kadar bir hacıyatmaz gibi ayakta kalabilirsiniz.

Evet bu politikada tam 40 yıldır devam eden bir tutarlılık sözkonusudur. Doğu Perinçek 40 yıl önce ne yapıyorsa bugünde aynı şeyi yapmaktadır. Sovyetler Birliği’nin baş emperyalist olduğunu “tesbit eden” Çin Komünist Partisinin 1970’li yıllarda bütün dünyada açtığı franchising ofislerinden birini Türkiye’de açan ve Anti-Amerikan politikaların yanlış olduğunu söyleyip dördüncü ordunun doğuya kaydırılmasını isteyen Perinçek ne ise bugün Güneydoğu’daki operasyonlara onay ve AKP’ye destek veren Perinçek odur. 1970’li yıllarda Angola’da Portekiz’li sömürgecilere karşı Angola halkının bağımsızlığı için mücadele eden MPLA(Angola Halk Kurtuluş Ordusu)na karşı, sırf MPLA’yı Sovyetler Birliği destekliyor diye, CIA’in kurdurttuğu sahte kurtuluş örgütü UNİTA’yı destekleyen Perinçek’le Güneydoğu’da TSK’nın vatan savaşı verdiğini söyleyen Perinçek aynı Perinçek’tir. 70’li yıllarda İsrail’le Mısır arasında imzalanan ve ABD’nin inisiyatifi, teşviki ve ittirmesiye kotarılarak Filistin’lileri arkadan hançerleyen Camp David anlaşmasını destekleyen Perinçek politikasıyla bugün açıktan açığa AKP’yi destekleyen Perinçek politikası tam bir tutarlılık içermektedir.

Çünkü baş düşman değişmiştir. Baş düşman artık Amerika’dır. PKK da ABD’nin karagücü olduğuna göre bugün Güneydoğu’da PKK’ya karşı mücadele eden TSK’nın desteklenmesi gerekir.
Hazret kaba tasnifçiliği ve arada başka hiç bir rengin bulunmadığı bir alan tarifi yapmayı pek sever. Bugün Güneydoğu’da AKP’nin yürüttüğü operasyonları vatan savaşı olarak görmeme hakkının bulunmadığını iddia ederek yurtseverleri, hatta Kemalistleri bile “vatansız”lıkla, ABD’nin çıkarlarına hizmet etmekle, PKK cephesinde mevzilenmekle suçlama kurnazlığına başvurur ve böylece uzun süredir liberal ahlaksızlığa haklı olarak tepki duyan, diş bileyen iyi niyetli, yurtsever, ilerici çok sayıda insana, uzun yıllardır yapageldiğini yaparak iki ayrı cephe tarifi yapar: Düşman cephesi ya da kendisinin yanı. Daha yakın zamana kadar kendisine yakın bir yerde durduğu sanılan Ender Helvacıoğlu, Mehmet Ali güller gibi solcuları, onun tezlerini kabul etmedikleri için PKK ve Amerika cephesinde mevzilenmekle suçlayacak kadar kendini kaybetmesi bu yüzdendir.

TSK Güneydoğu’da vatan savaşı veriyormuş. Ya, ne demezsiniz. Yani herhalde bu ordu bu operasyonları AKP’nin iradesinden bağımsız olarak kendi başına yapmaya karar vermiş ve AKP’yi de bu “vatan savaşı”na ikna etmiş.

Daha önce dile getirdiğim görüşümü yinelemekte yarar var. Bu cumhuriyeti Tayyip Erdoğan’lar yıkmadı. Bu ordu yıktı. Tayyip Erdoğanlar, her tür ilericiyi, yurtseveri hatta solcu Kemalist’i asarak, keserek, biçerek yolu düzleyen bu ordunun açtığı yoldan bodoslama içeri daldı ve hazıra kondu. Tayyip Erdoğanlara boş kaleye gol atmak kaldı. Hala bu ordunun milli ve Kemalist ordu olduğunu düşünen bir Atatürk'çü filan varsa siyasetle ilişkisini hemen kesip yoga, meditasyon filan yapmaya başlaması ruh ve akıl sağlığı açısından iyi olabilir.

Geçtiğimiz günlerde umrede ölen, hayatı solculara küfretmekle geçmiş, katıksız gerici ve faşist Hasan Karakaya’nın ailesini arayarak taziye dileyen Patagonya'nın genel kurmay başkanı değildi. Güneydoğuda olan bitenin AKP’nin iradesinden bağımsız, hatta AKP’ye rağmen bu ordu tarafından yürütülen bir vatan savaşı olduğuna inananlar bulunsa da ben bu gülünç iddiaya Perinçek’in kendisinin de inanmadığını sanıyorum. Yine de perinçek’in ABD’nin kendisinin “kara gücüne” karşı savaş başlatan bu orduya ve bu hukumete karşı nasıl olup da hiçbir şey yapmadığı konusunda taraftarlarını ikna edecek bir “teorik açıklama” getirmesi, tabandaki olası kopmaları önlemek açısından iyi olabilir. AKP’yle ABD arasında yakınlarda gerçekleştirilen İncirlik mutakabatından sonra ha bire İncirlik’ten kalkıp inen Amerikan uçaklarının açıklamasını da başka bir Aydınlıkçı yapsın. Her teorik açıklamayı da Perinçek’ten beklemeyelim.

İnsan Doğu Perinçek olunca Vikingleri Türk yapabilir. 80 öncesinde binlerce devrimcinin ölümünün baş sorumlularından Süleyman Demirel için “bu toprakların insanıydı” diye konuşabilir. HSYK savcılarına kefil olabilir. Kontrgerillacı Veli Küçük’ten bir vatansever çıkarabilir. Akit TV’ye çıkıp dolaylı yoldan AKP güzellemesi yapabilir. Eleştirilere karşılık Akit TV izleyicisinin diğer kanalların izleyicisinden daha yurtsever olduğunu söyleyebilir. 

Doğu Perinçek’çilikte 40 yıllık düşman bir anda düşman olmaktan çıkabilir. Ne gam! “Biz onlara doğru gitmedik. Onlar bizim çizgimize geldiler” diyerek AKP’nin ,Veli Küçük’ün sonunda doğruları gördüğü ima edilerek tabandakiler arasında ortaya çıkabilecek olası kafa karışıklığını gidermek çok mu zor? Kandırılmak isteyene teorik açıklama mı yok!

Sen 90’lı yıllarda Öcalan’dan “Kardeşim Apo” diye, PKK’dan da “devrimci yurtsever bir örgüt” diye bahset. Sonra PKK seçimlerde senin partini desteklemeyince birden bire PKK’nın “emperyalizmin kuklası” olduğunu keşfediver. Mehmet Bedri Gültekin’in Aydınlık’ta “Ulusal Kurtuluş Hareketinin hatalarına yapılacak aşırı vurgu bizi doğruca gerici kampın yanına götürür” diye yazılar döşenerek hararetle savunduğu PKK’nın “emperyalizmin kuklası bir örgüt” olduğu nedense, İşçi Partisinin(o zamanki Sosyalist Partinin) PKK tarafından desteklenmediği ve her zamanki gibi % 0,2 oy aldığı seçimlerden sonra anlaşılsın. Dümenin bu kadar hızlı ve sert kırılması potansiyel sempatizanlar arasında bile kafa karışıklığı yarattığı için olsa gerek, “Doğu Perinçek APO’yla neden görüştü” diye ikna kitabı yazılsın.

Daha önce de söylediğimi hatırlıyorum. Yineleyeyim. Yalanın en inandırıcı ve tehlikeli olanı içinde bazı doğrular barındıranıdır. Liberaller geçmişte, içinde bazı doğrular bulunan tezlerini yalanlarla harmanlayarak AKP’ye yıllarca unutulmaz hizmette bulunmuşlardı. Yeterince kullanıldıktan sonra AKP tarafından buruşturulmuş bir kağıt gibi bir tarafa atıldılar. Şimdi T24 ve Diken’de feryat figan etmelerinin pek bir yararı yok. Şimdi AKP destekçiliğinde liberallerin yerini Doğu Perinçek almış görünüyor. 

Gerek liberallerin gerekse Doğu Perinçek’in ortak özelliği, bazı doğruları bir tramplen tahtası gibi kullanıp, o doğruların üzerinden zıplayarak iktidar isteğini hayata geçirecek bir güce ulaşmak.
Geçmişte PKK yöneticileri, PKK’nın kuyrukçusu yayın organları enteletüel ortamı terörize ederek, kendilerini eleştiren, onları emperyalizmle işbirliği yapmakla, gericiliğe destek vermekle suçlayan aklı başında solcuları “devletin adamı” olmakla, “Türk şovenizmi” yapmakla, “ulusalcı ve Kürt düşmanı” olmakla suçluyordu. Bugün de Doğu Perinçek Diyarbakır’da,Cizre’deki operasyonlara karşı çıkanları “vatansız”lıkla, “ABD’cilik”le suçluyor ve “benden değilsen PKK’cı ve ABD’cisin” diyor.

Türkiye’nin ortodoks solu liberalizmin beyinlerimize karşı yürüttüğü taarruzu püskürtmek için 30 yıl uğraştı.

Umarım bir 30 yıl da sola nüfuz etmiş milliyetçiliği püskürtmeye çalışmakla geçmez.