2 Mart 2015 Pazartesi

HDP...yalanın en tehlikelisi doğruya en yakın olanıdır

Günümüzde yalan artık pür yalan olarak söylenmiyor.  Böylesi bir yalanın yalan olduğunun ortaya çıkması uzun sürmeyeceği gibi , bu tür bir seçim, yalanın alıcılarının sayısını düşürecek ve uzun erimde yalandan murat edilenin elde edilememesiyle sonuçlanacaktır. Gerçi bizim elemanların Gezi ayaklanması sırasında Kabataş’ta türbanlı bir kızı taciz edip üzerine işediği ya da camide gurup seksi yaptığı türünden arkaik yalanları devreye sokan hayli ilkel sağ anlayış bu memlekette hala varlığını sürdürüyorsa da bu tür yalanların, o yalanları sallayanlara oy veren kitlelerin bile küçük bir kısmı tarafından satın alındığını söylemek abartma olmaz. Dahası bu tür yalanlar, bu yalanları sallayanları iktidara getiren ve uzun süre destekleyen emperyalizm açısından da can sıkıcıdır ve bu tür ilkelliklerle onlar hesabına bir çuval incir berbat edilmektedir.

Günümüz dünyasında, emperyalizmin ve sistemin çıkarları, topluma zerkedilecek yalanın “kaliteli” olmasını gerektirmektedir. Kaliteli  yalan üretimi için de bilgi dağarcığı hayli yüksek, statü sahibi  “entelektüellere”,  stokladığı bilgiyi düzenin ve sistemin hizmetine sunarken aynı zamanda muhalif bir görüntü çizmeyi becerebilen “aydınlara”, “sanatçılara” ve pseudo-sosyalistlere ihtiyaç vardır.

Eğer siz de kaliteli ve inandırıcılık dozu hayli yüksek bir yalan söylemek istiyorsanız size aşağıdaki yöntemi izlemenizi  tavsiye ederim. İşe yarayacağı konusunda da garanti veriyorum. 

Kaliteli bir yalan için ön şart, söyleyeceğiniz yalanı görünmez kılmaktır. “Bu da ne demek şimdi yahu? Hem yalan söyleyip hem de neden onu görünmez kılmaya çalışıyoruz?” demeyin. Bu mümkün ve gereklidir.

Öncelikle kendinize, genellikle doğrulardan oluşan kocaman bir kaide inşa etmelisiniz. Tıpkı heykellerin üzerine oturtuldukları kaideler gibi. Daha sonra da söyleyeceğiniz, ebat olarak küçük, ama nitelik ve yaratacağı etki itibariyle büyük yalanınızı(ya da yalanlarınızı) bu kaidenin üzerine oturtmalısınız. Böylesi bir üretimde yalanınız(yani heykel) görünmez hale gelecek ve kaide ön plana çıkacaktır. Yalanınızın yalan olduğu her iddia edildiğinde, doğrulardan oluşan kaidenizi gösterecek, gözlerin heykele(örneğimizde yalana) değil, kaideye kaymasını sağlayabileceksiniz.

Bir örnek verelim. Eski Aydınlıkçı, sonranın Taraf Gazetesi yazarı  liberal profesör Halil Berktay, 1 Mayıs 1977’de Taksim’de  öldürülen 35 kişinin bir kontrgerilla katliamı sonucunda değil, sol içi çatışma sonucunda öldürüldüğü şeklindeki muhteşem yalanını, 1980 öncesinde yaşanan sol içi gerilimin-ve zaman zaman çatışmanın-akıl almaz boyutlara vardığı gerçeğinin üzerine inşa ediyor, böylece çeşitli gazete ve dergilerde üslenmiş dönekler, liberaller ve sahte sol kalemler aracılığıyla yalanına geniş bir alıcı kitlesi bulmayı umuyordu. Çünkü siz itiraz edip bunun bir CIA-Kontrgerilla ortak katliamı olduğunu söylerseniz Berktay hemen 1980 öncesinde Marksist solun çeşitli fraksiyonlarının birbirlerine uyguladığı şiddetten, Mao'cularla Moskova yanlılarının nasıl birbirlerinden nefret ettiğinden bahsederek(ki bu bir gerçekti), örnekler verecek, yani itirazlara karşı hemen, yalanını üzerine inşa ettiği, doğrulardan oluşan kaideyi savunma kalkanı olarak öne çıkaracaktı. 

Ancak Berktay biraz fazla aşırıya kaçtığı için olsa gerek, yalanı, sol-liberalizmin amiral gemisi Birikim dergisi yazarları tarafından bile fazla rağbet görmedi. Bunu Berktay’ın uygun dozu yakalama konusundaki beceriksizliğine verelim.  Ancak sözünü ettiğim sihirli formülasyon,  gerek liberaller gerekse Kürt halkının siyasi temsilcisi durumundaki insanlar tarafından tam 30 yıldır başarıyla uygulandı, uygulanıyor.

Kürt hareketinin siyasi önderliğini yapanlar önce kendilerine Kürt halkının kimliğinin inkar edildiği, cumhuriyet tarihi boyunca zulüm gördüğü ve aşağılandığı gibi-kuşkusuz gerçeklerden oluşan-muazzam bir kaide inşa ettiler, daha sonra da bu kaidenin üzerine ilkesizliklerden, yanlış tesbitlerden, yalanlardan, emperyalizmle işbirliğinden  ve Kürt ulusalcılığından oluşan bir heykel.

Bir kere, ezilmiş, horlanmış, asılıp kesilmiş, zulüm görmüş bir halk gerçekliğinin üzerine basarak politika yapmaya başladınız mı yırttınız demektir. Ne yaparsanız yapın eleştiriden muafsınızdır. Hatta daha da öteye giderek sizi eleştirenleri şoven, Kürt düşmanı, ulusalcı olmakla suçlayabilir, eleştireni, eleştirdiğine eleştireceğine pişman edebilirsiniz. 

Açalım biraz. Örneğin eğer Türkiye’nin Hatay ili, Reyhanlı ilçesinde patlama olur, 55 kişi ölür, sahibinin sesi gazeteler "bu işi Esat yaptı" yalanına sarılırsa, siz de koroya "hükumetin yanındayız" diye katılabilirsiniz. 

Eş başkanınız "Suriye konusunda ABD ile tamamen aynı görüşteyiz" diyebilir, hatta bununla da kalmaz Suriye'li Kürtlere ÖSO adı verilen yobaz sürülerine katılmalarını tavsiye edebilir. Korkmayın! Utanacak, sıkılacak hiçbir şey yoktur.

Eğer Gezi Parkı üzerinden büyük bir halk ayaklanması başlarsa genel başkanınız “Tabanımız kesinlikle ırkçı ve faşistlerle aynı etkinlikler içinde olmaz. Bizim tabanımız ne yapacağını bilir.” diye hükumete destek  bile verebilir. Ancak ayaklanma iyice kitleselleşirse çaktırmadan katılıp uygun bir yere Apo posteriyle tezgah açıp halay çekebilirsiniz. Böylece katılır gibi yapıp katılmaz ya da katılmamış gibi yapıp katılabilirsiniz. Halk hareketinin geri çekilmeye başladığı son dönemlerde “bu protestolar hükumete yönelik bir linç kampanyasına dönüşmüştür. Bir yenilgi psikolojisinin ürünüdür” diyerek ayaklanmaya ikinci bir iftira daha atabilirsiniz. Bir başka eş başkanınız “ayaklananların içinde hükumeti devirmek isteyenler var” diyebilir.  Taksim 1 milyon kişiyle kaynarken yayın organınız Özgür Gündem, CNN Türk, NTV gibi penguen medyasının yaptığını yapıp hiçbir şey olmuyormuş gibi davranabilir ya da altlarda 2 satır yer vermekle yetinebilir. Korkmayın. Eğer bu yaptığınızı eleştiren olursa “Kürt sorunu varken ne münasebetle başka bir gündem maddesi oluşturmaya kalkarsınız” diye azarlayabilirsiniz. 

Milyonlarca kişiye ”ırkçı, Kemalist, darbeci” diye iftira atsanız da sorun olmaz. Ezilen bir halkın özgürlük mücadelesine duyulan saygıdan ötürü  size açılmış olan sınırsız hoşgörü krediniz var nasıl olsa. Onu kullanırsınız.

Eğer birileri cumhuriyet tarihinin gördüğü en büyük hırsızlık dosyalarıyla, ayakkabı kutularına doldurulan dolarlarla yakayı ele verirse operasyonu “çözüm sürecine yönelik darbe girişimi” diye niteleyerek hükumetin imdadına yetişebilirsiniz. Mecliste 4+4+4’e, hükumetin Diyanet İşleri Başkanlığı yasa tasarısına destek verebilir, artık az çok kitleselleşmiş bir halk hareketi olmanın verdiği özgüvenle bir İslam konferansı düzenleyebilir, konferansı Kuran’dan sure ve ayetlerle açıp, yine Kuran’dan sure ve ayetlerle kapatabilir, Amed’de 1 milyondan fazla kişinin katıldığı kutlu doğum haftası düzenleyebilir, kadınları ve erkekleri haremlik selamlık olarak ayrı ayrı konumlandırabilirsiniz. 

Merak etmeyin hiçbir şey olmaz. Nasıl olsa altınızda, ezilmiş, horlanmış, kimliği inkar edilmiş ve zulüm üstüne zulüm görmüş bir halk gerçekliğinden inşa edilmiş kocaman bir kaide var ve o kaidenin üzerine kondurulan yalandan heykeli kimse görmüyor.