HDP...yalanın en tehlikelisi doğruya en yakın
olanıdır
Günümüzde yalan artık
pür yalan olarak söylenmiyor. Böylesi bir yalanın yalan olduğunun ortaya
çıkması uzun sürmeyeceği gibi , bu tür bir seçim, yalanın alıcılarının sayısını
düşürecek ve uzun erimde yalandan murat edilenin elde edilememesiyle sonuçlanacaktır.
Gerçi bizim elemanların Gezi ayaklanması sırasında Kabataş’ta türbanlı bir kızı
taciz edip üzerine işediği ya da camide gurup seksi yaptığı türünden arkaik
yalanları devreye sokan hayli ilkel sağ anlayış bu memlekette hala varlığını
sürdürüyorsa da bu tür yalanların, o yalanları sallayanlara oy veren kitlelerin
bile küçük bir kısmı tarafından satın alındığını söylemek abartma olmaz. Dahası
bu tür yalanlar, bu yalanları sallayanları iktidara getiren ve uzun süre
destekleyen emperyalizm açısından da can sıkıcıdır ve bu tür ilkelliklerle
onlar hesabına bir çuval incir berbat edilmektedir.
Günümüz dünyasında,
emperyalizmin ve sistemin çıkarları, topluma zerkedilecek yalanın “kaliteli”
olmasını gerektirmektedir. Kaliteli yalan üretimi için de bilgi dağarcığı
hayli yüksek, statü sahibi “entelektüellere”, stokladığı bilgiyi
düzenin ve sistemin hizmetine sunarken aynı zamanda muhalif bir görüntü çizmeyi
becerebilen “aydınlara”, “sanatçılara” ve pseudo-sosyalistlere ihtiyaç vardır.
Eğer siz de kaliteli ve inandırıcılık dozu hayli yüksek bir yalan söylemek istiyorsanız size aşağıdaki yöntemi izlemenizi tavsiye ederim. İşe yarayacağı konusunda da garanti veriyorum.
Kaliteli bir yalan için
ön şart, söyleyeceğiniz yalanı görünmez kılmaktır. “Bu da ne demek şimdi yahu?
Hem yalan söyleyip hem de neden onu görünmez kılmaya çalışıyoruz?” demeyin. Bu
mümkün ve gereklidir.
Öncelikle kendinize,
genellikle doğrulardan oluşan kocaman bir kaide inşa etmelisiniz. Tıpkı
heykellerin üzerine oturtuldukları kaideler gibi. Daha sonra da söyleyeceğiniz,
ebat olarak küçük, ama nitelik ve yaratacağı etki itibariyle büyük
yalanınızı(ya da yalanlarınızı) bu kaidenin üzerine oturtmalısınız. Böylesi bir
üretimde yalanınız(yani heykel) görünmez hale gelecek ve kaide ön plana çıkacaktır.
Yalanınızın yalan olduğu her iddia edildiğinde, doğrulardan oluşan kaidenizi
gösterecek, gözlerin heykele(örneğimizde yalana) değil, kaideye kaymasını
sağlayabileceksiniz.
Bir örnek verelim. Eski
Aydınlıkçı, sonranın Taraf Gazetesi yazarı liberal profesör Halil
Berktay, 1 Mayıs 1977’de Taksim’de öldürülen 35 kişinin bir kontrgerilla
katliamı sonucunda değil, sol içi çatışma sonucunda öldürüldüğü şeklindeki
muhteşem yalanını, 1980 öncesinde yaşanan sol içi gerilimin-ve zaman zaman
çatışmanın-akıl almaz boyutlara vardığı gerçeğinin üzerine inşa ediyor, böylece
çeşitli gazete ve dergilerde üslenmiş dönekler, liberaller ve sahte sol
kalemler aracılığıyla yalanına geniş bir alıcı kitlesi bulmayı umuyordu. Çünkü
siz itiraz edip bunun bir CIA-Kontrgerilla ortak katliamı olduğunu söylerseniz
Berktay hemen 1980 öncesinde Marksist solun çeşitli fraksiyonlarının
birbirlerine uyguladığı şiddetten, Mao'cularla Moskova yanlılarının nasıl
birbirlerinden nefret ettiğinden bahsederek(ki bu bir gerçekti), örnekler verecek,
yani itirazlara karşı hemen, yalanını üzerine inşa ettiği, doğrulardan oluşan
kaideyi savunma kalkanı olarak öne çıkaracaktı.
Ancak Berktay biraz
fazla aşırıya kaçtığı için olsa gerek, yalanı, sol-liberalizmin amiral gemisi
Birikim dergisi yazarları tarafından bile fazla rağbet görmedi. Bunu Berktay’ın
uygun dozu yakalama konusundaki beceriksizliğine verelim. Ancak sözünü
ettiğim sihirli formülasyon, gerek liberaller gerekse Kürt halkının
siyasi temsilcisi durumundaki insanlar tarafından tam 30 yıldır başarıyla
uygulandı, uygulanıyor.
Kürt hareketinin siyasi
önderliğini yapanlar önce kendilerine Kürt halkının kimliğinin inkar edildiği,
cumhuriyet tarihi boyunca zulüm gördüğü ve aşağılandığı gibi-kuşkusuz
gerçeklerden oluşan-muazzam bir kaide inşa ettiler, daha sonra da bu kaidenin
üzerine ilkesizliklerden, yanlış tesbitlerden, yalanlardan, emperyalizmle
işbirliğinden ve Kürt ulusalcılığından oluşan bir heykel.
Bir kere, ezilmiş, horlanmış, asılıp kesilmiş, zulüm görmüş bir halk gerçekliğinin üzerine basarak politika yapmaya başladınız mı yırttınız demektir. Ne yaparsanız yapın eleştiriden muafsınızdır. Hatta daha da öteye giderek sizi eleştirenleri şoven, Kürt düşmanı, ulusalcı olmakla suçlayabilir, eleştireni, eleştirdiğine eleştireceğine pişman edebilirsiniz.
Açalım biraz. Örneğin
eğer Türkiye’nin Hatay ili, Reyhanlı ilçesinde patlama olur, 55 kişi ölür,
sahibinin sesi gazeteler "bu işi Esat yaptı" yalanına sarılırsa, siz
de koroya "hükumetin yanındayız" diye katılabilirsiniz.
Eş başkanınız
"Suriye konusunda ABD ile tamamen aynı görüşteyiz" diyebilir, hatta
bununla da kalmaz Suriye'li Kürtlere ÖSO adı verilen yobaz sürülerine
katılmalarını tavsiye edebilir. Korkmayın! Utanacak, sıkılacak hiçbir şey
yoktur.
Eğer Gezi Parkı
üzerinden büyük bir halk ayaklanması başlarsa genel başkanınız “Tabanımız
kesinlikle ırkçı ve faşistlerle aynı etkinlikler içinde olmaz. Bizim tabanımız
ne yapacağını bilir.” diye hükumete destek bile verebilir. Ancak
ayaklanma iyice kitleselleşirse çaktırmadan katılıp uygun bir yere Apo
posteriyle tezgah açıp halay çekebilirsiniz. Böylece katılır gibi yapıp
katılmaz ya da katılmamış gibi yapıp katılabilirsiniz. Halk hareketinin geri
çekilmeye başladığı son dönemlerde “bu protestolar hükumete yönelik bir linç
kampanyasına dönüşmüştür. Bir yenilgi psikolojisinin ürünüdür” diyerek
ayaklanmaya ikinci bir iftira daha atabilirsiniz. Bir başka eş başkanınız
“ayaklananların içinde hükumeti devirmek isteyenler var” diyebilir.
Taksim 1 milyon kişiyle kaynarken yayın organınız Özgür Gündem, CNN Türk,
NTV gibi penguen medyasının yaptığını yapıp hiçbir şey olmuyormuş gibi
davranabilir ya da altlarda 2 satır yer vermekle yetinebilir. Korkmayın. Eğer
bu yaptığınızı eleştiren olursa “Kürt sorunu varken ne münasebetle başka bir
gündem maddesi oluşturmaya kalkarsınız” diye azarlayabilirsiniz.
Milyonlarca kişiye
”ırkçı, Kemalist, darbeci” diye iftira atsanız da sorun olmaz. Ezilen bir
halkın özgürlük mücadelesine duyulan saygıdan ötürü size açılmış olan
sınırsız hoşgörü krediniz var nasıl olsa. Onu kullanırsınız.
Eğer birileri
cumhuriyet tarihinin gördüğü en büyük hırsızlık dosyalarıyla, ayakkabı
kutularına doldurulan dolarlarla yakayı ele verirse operasyonu “çözüm sürecine
yönelik darbe girişimi” diye niteleyerek hükumetin imdadına yetişebilirsiniz.
Mecliste 4+4+4’e, hükumetin Diyanet İşleri Başkanlığı yasa tasarısına destek
verebilir, artık az çok kitleselleşmiş bir halk hareketi olmanın verdiği
özgüvenle bir İslam konferansı düzenleyebilir, konferansı Kuran’dan sure ve
ayetlerle açıp, yine Kuran’dan sure ve ayetlerle kapatabilir, Amed’de 1
milyondan fazla kişinin katıldığı kutlu doğum haftası düzenleyebilir, kadınları
ve erkekleri haremlik selamlık olarak ayrı ayrı konumlandırabilirsiniz.
Merak etmeyin hiçbir şey olmaz. Nasıl olsa altınızda, ezilmiş, horlanmış, kimliği inkar edilmiş ve zulüm üstüne zulüm görmüş bir halk gerçekliğinden inşa edilmiş kocaman bir kaide var ve o kaidenin üzerine kondurulan yalandan heykeli kimse görmüyor.
Merak etmeyin hiçbir şey olmaz. Nasıl olsa altınızda, ezilmiş, horlanmış, kimliği inkar edilmiş ve zulüm üstüne zulüm görmüş bir halk gerçekliğinden inşa edilmiş kocaman bir kaide var ve o kaidenin üzerine kondurulan yalandan heykeli kimse görmüyor.